11 Mayıs 2012 Cuma

Unutmadan..



Geoff Farina' nın solo albümü epey kötü. Zaten şu adamın akustik gitarı böyle çalmasını kaldıramıyorum... Epi topu iki adam daha bulup, delikanlı delikanlı jazz' a devam edecekti bildiği gibi. Ama solo albümlerindeki Sufjan Stevens'vari havayı epey lüzumsuz görüyorum. İşin garibi müzisyenliğini beğendiğim arkadaşlarımın çoğu da bu herifin solo işlerini epey teknik buluyor. Bi tek bana mı aptalca geliyor acaba Geoff Farina' nın böyle kırılgan takılması...



Rufus' a Mark Ronson yüzünden çok bel bağlamıştım fakat ne yazık ki Mark Ronson bütün bahislerini Rufus' un en iyi bildiği, yaptığı şeye yani vokallerine yatırmış ve ortaya şekil bütünlüğü açısından diğer Rufus albümlerinden farksız bir şeyler çıkmış. Halbuki bekliyordum ki, arada Ronson vari motown'lar serpişecek, azıcık Stevie Wonder vari aranjmanlar olacak, ve Rufus o "ozan" kimliğinde atmosferinin ekmeğini yemekten, müzisyenliğe geçiş yapacak... Olmamış epey hayal kırıklığı oldu benim için, hatta bir noktaya kadar dinleyebildim. Bitirene dek canım çıktı...



Jack White' ın albümü epey 'catchy'. Bazı şarkılar o kadar pop ki, insanın hayatına kenar süsü etkisi yaratıyor. Biraz daha delirseymiş iyiymiş. Gerçi tüm enstrümanları kendisi çalmış, müzikal formunda kompoze etmiş, bu açıdan bakarsak, önemli bir meziyet. Tek tek şarkıları düşündüğümde, çok büyük müthiş, epik bir etki yaratan bişey olmadı bende ama, genel olarak bence albüm iyi bir tez gibi. Solo albüm barikatını darmadağın ederek, kendini yeni bir şeylere kanalize eder bu adam. Hem üstelik daha 30larında olduğunu da düşünürsek neden bir Danger Mouse & Daniele Luppi tadında büyük bir kolabrasyon atağı gelmesin ki? Bakalım bu yaz bir de dinlemeyi düşünüyorum rast gelirsem Jack White' ı..


Norah Jones yine harika vokalleriyle uçurtma gibi sarhoş yapıyor adamı. Atmosferi var albümün, öyle orda burda tüketmeye çalıştığınızdan sevmiyor olabilirsiniz. Güzel bir bisiklet turu ya da vapur açık alanı tahsis edin kendinize bu albümle beraber. Sözler oturaklı, Jones ve Doğu Amerika popu... Gerçi not olsun, Danger Mouse' un armoni dizgisinde bir şeyleri artık bozmasının zamanı geldi. Her şey formüle edilmiş gibi hissettiriyor rhodeslar vesaire. Bir Norah Jones şarkısını çok rahat Black Keys, Broken Bells ya da Gnarls Barkley şarkısına benzetebiliyosunuz artık..


Beach House yine çok çalışmış. Her albümde olduğu gibi yine bişeyler ufacık da olsa traşlanmış, bi dokunulmuş. Evrim geçirmiş ve güzel güzel devam etmiş. Hatta şaşırdım da, Heaven or Las Vegas tadında bir albüm dinletiyorlar size. Buram buram Elizabeth Frazer balladları. Ki bence bu iyi bişey... Aslında böyle türü içersinde kendini eviren gruplara epey saygı duyuyorum. Fena bunaltıcı olsa da özene bezene yaratılmış bir atmosferi var bu albümün, insanı yalnız hissettiriyor, lodos estiriyor; terletip yine de hasta ediyor. Çok zor işler. Uzun yıllardır tarzım olmamasına rağmen Myth' i attım ipoda bol bol dinliyorum. Aklıma yine bi sürü cinlik hinlik kinli şey gelmiyor da değil...


 Bu ara bunlar dışında sürekli funk toplamaları dinliyorum. Bitanesine de epey saygı duydum, "modern funk compilation" diye aratınca çıkıyor sanırım. Mark Ronson reyizin Just' ını bile koymuş eleman.

Onun dışında,

Lanie Lane diye bi abla var bi süredir. Kız Black Keys coverlamış o kadar kullanışlı yani. Belki büyüyünce çok ünlü olur.
Bir de solo albümü var geçen seneden kalma aslında. Like Me Meaner' ını çok seviyorum. Bol bol dinliyorum. Az kulaklayın.

Onun dışında Dylan'a, Cash' e, Nirvana'ya, Cramps'e, Green'e  ve elbette Arctic Monkeys' e devam. Bitirmeyin müziği...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder