dün gecenin bi yarısı, merihle ne konuştuğumuzu, sonra şivayla nasıl buluştuğumuzu, ayağımın ucundaki bardağın neden kırık olduğunu, hangisinin gökhan hangisinin gürkan olduğunu, hangi ünlüye benzediğimi bir de marc ribot' nun basscısının türkiyede ne işinin olduğunu da hatırlamıyorum ve anlamıyorum.
keza anlamamak ile hatırlamamak arasındaki bu eş durumundan tayin tadındaki tatlı karmaşanın sıklıkla başıma ekşimesine rağmen; niye bu kadar içtiğimi, her içtiğimde deliler gibi ayyuka dinleyerek ordan oraya coştuğumu ve koştuğumu da ANLAMIYOR VE HATIRLAMIYORUM.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder