28 Temmuz 2012 Cumartesi

unutur giderim

hayatım boyunca müzik ile hayatımın en net karşılaşması şu yargıda vardı:

"hayatı falan anlayamadığım sürece en sevdiğim 10 tom waits şarkısı hep değişecektir"

ne zaman hayatımda "loop" olan bi tom waits şarkısı olsa, sanki o şarkı 10 yıl falan evvel değil de, iki buçuk dakika önce kahveyi taşırıp ocağı mahfetmem üzerine ya da terliksiz ve bodoslama daldığım banyoda çoraplarımı ıslattığım bir misafirlik dalgınlığına yazılmış gibi yakın hissederim. bazen de the heart of saturday night' ı dinlerken, yanlış kopya çektiğim günler gelir aklıma. yanımdakinin kağıdına bakmayı dahi beceremedim, becerebilseydim zaten liseyi dışırdan bitirmeye gerek kalmazdı. o da eski anılara ithaftır. green grass' ı sevdiğim zaman hayatımdaki ilk sevgilimden ayrıldığım zamandır. ilk kez istanbul - antakya arası uçarken hold on çalıyodu. jockey full of bourbon' ın ilk hikayesi, amerikadan fötr şapka ile dönmem, ikincisi ise bir oturuşta koca bi tabak jim jarmusch yememe dayanıyordu. (o da "ben sinema okuycam lan sikerim" falana)
benim için bunların hiç biri tesadüf değildi. ama daha evvelleri yoktu.

tak, kendiliğnden başladılar, yumruk gibi olmak böyle bişey galiba.


zikerim hayatım iyi durumda.


en sevdiğim tom waits şarkısı şu aralar i'll be gone' dur. ölmeyi istemesem de, bu ara bu şarkı yüzünden,  dünya bir jöle kutusu gibi olmuş, sıcaktan hareketlerimiz yavaşlatmış gibi hissediyorum. fakat buna rağmen evimi yalnız taşıyabilirim. hatta diğer taşınanlara da yardım etmek istiyorum.

bu şarkıyı bana ilk defa galiba fırat dinletmişti. fıratı hiç sevmem. şarkıyı anlamamıştım zaten. mesela, ilk defa everything you can think'i de hala anlamıyorum. ama kesin zamanı geldiğinde o da vurur bi tarafıma...  bu arada fıratı seveni severim. hatta burak' ı epey severim.

velhasıl insanları kafalamak kadar kocaman bilen bi adam olmak en büyük gayem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder