4 Ağustos 2012 Cumartesi

hissiyatta kuşlar gibiydim

çok güzeldi çok. evet. ve ben bundan çok sıkılıyordum. kuşların gittiği yönü bilmeden doğru yere varması gibi birbirimize takılmıştık. hissiyatta kuşlar gibiydim, o gitti de yine böyle kaldım.. paraşütler, balonlar, uçaklar vızır vızır, bulutlar yerden baksan şekil şekil. curnatamız olsa, utanmam sorardım kuş gibi karga gibi.

"olm ben aşık olmaya diye yükselmiştim. sizin ne işiniz var şu havada?"

yaz gelince sıcaktan usanıp, sinirli ve yüzü terden parlamış olarak kar yağmasını bekleyenler gibi merak ediyorum. sonra yakın arkadaşlarım ayrı ayrı yekpare bi ses duyuyor!

DAHA NE KADAR GÖÇECEM ULAN!

ben cana ve dağa yakın oldukça, sakallarımın, tırnaklarımın uzamasını, yakalarını kirlettiğim gömleklerimi daha da hararetlendiriyorum. o sırada, onun metrolarında diller değişiyor, tüyleri ve akşamları sonbahara yaklaşsa da uzamıyor, cascavlak bacakları, çiçeklerin nedensizce güzel kokması gibi enfes kokup; bazı günler orda burda benden de ondan da habersiz bir yerlere çarpıp, muhtemelen morarıyor. üstelik bir de gündüz güneşinin güzele vurmasından öte, güneş ile müzakereler edip, onu yörüngesine alması gibi şeyler oluyor, HİÇ Bİ ALLAHIN KULU DA şu dikkafalı, seni öven, seni bilen, seni yaşayan halime "dur bilader nereye gidiyosun hop" demiyor. yaş haddinden emekli etmiyor, garanti kapsamı dışına almıyor.

ben bilsen, nereleri bulur giderim. seni sevme derdinde beşbenzemezim, hem seni ben sevmezsem, kimsenin elinden sevmek de gelmez yüzüncü kere dedim bak!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder