29 Mart 2012 Perşembe

überablalar ve levinasa giriş 101

o gün ilk kez sinemada öpüşen yeniyetme çiftler gibi bi hava vardı ya, hatırlarsınız. hatırlamadıysanız da kızlar hemen bileğe kadar olan moda pantolonlarını ve bez ayakkabılarını çıkarır, erkekler gömlekli ve ince ceketli kırılgan adamlar gibi durmaya kendini hazırlar ya, öyle günlerdi gibi. hep böyle olur ya, mart önce bi yavaş gelir, hızlandığında kütürdek erik tuzlanır, artık ilk güneşli günler encamında evde semt pazarı dönüşü bereketi kendini gösterir. anketçiler de hala görmezden gelinmeye devam edilir. sikeyim hakkı hukuku.

bunlara kadar geçen zamanda otobüs beklerken işittiğim çocuk "anne ya dondurma!" demek için ne kadar beklediyse, burcu burcu burjuva levinas' da o denli haklıdır. varlık kendini hep üçüncü bir şeylerle niteler. net. bir yandan da otobüste coltraine dinlerim lan. beriki yolda yürüyüp müzik dinleyen insanlar da vardır ve trafik durduğunda, sokakta müzik dinleyen insanlar sokak köpeklerini haliyle duymadığından gördüklerinde ilkinti ile onlara hareketler yapar. biz paralel oluruz ve hak hukuk adalet ve adaleler böyle zamanlarda aynı anda burdur' da acemi birliğindedir. ki hep böyle olur. sonra akşam anaç güneş yorulur, evine çekildi miydi, o model kızların tendonları, modern oğlanların gerdanları üşür. küçük çocuk da. belki.

yine de tülek levinas haklıdır çünkü insan yatağını paylaştığı tüm insanlarla otobüste husumetsizce, yalnızca bir şarkı dinlemek için yabancı olabilir ve yine de o yanındakini sevebilir. sonra kulağına iltica eden sesleri yakalar; ya da sen onunkileri yakalarsın, şarkıyı duyar, bilirsin. onu daha çok seversin. bi daha sikmek istersin. çünkü hem trafik tıkanık, eve dönesün vardır hem de levinas' ın kimse amına koymamıştır. en diri ve zeker zamanları strazburg'da husserl ve blanşo ile yanındakilerinin götüne bakmakla geçmemiştir, sonra cükündeki kıllar seyrek ve beyazlaşmaya başladığında "duyuların bir yerden sızdığını"  falan demiş, ama sızdırmışsa da hiç duymamışızdır. egosu id' in bir uzvu olmamıştır hiç babasına rahmet. ama üçüncü şeylerle dövüşmemiz pek de bilindik ki en sonunda da, bizim pornoların sesini biraz daha kıstığımız, çocuğun ise gecenin en karanlığı diye bildiği saatte yorganı üzerinden atar. atmalıdır eşoğlusu. hastalık mevsimidir babaannemizin-anneannemizin. erik kütürdeterek, kelek karpuza aşererek. en sevdiğim taze fasülyeyi kışa devrederek...

 [...]
tam bunlar aklıma geldiğinde, otobüsün akşamında az düşünüp bol tuvalete gitmiştim, arka arkaya aynı bakmış ve mütabakata varmıştık "merhaba, evet bende senin gibi yalnızım, ve çişim var. ama evet evet siz benden evvel geldiniz. keşke sevişsek." numaramı istedi, "kim olduğumu mu merak ettin" demenin vudi elın stayla otuzdörtbinbeşyüz kelimelik hallerini sunup sakarlıkla tuvaleti kızın üzerine yıktıktan sonra hiç görüşmedik. aramadı da.
 [...]

bir de hep sonunda yan odada öksürerek tv izleyen ev arkadaşı, odayı sikim kadar bile aydınlatmasa da açık kalan televizyonun kırmızı ışığının yanmaya devam etmesi, buzdolabının motorunun iğrenç bi sesle devir daimi ve annelerin temkinliliği devam ediyor. martta dondurma alınmaz. 

 sabah olur, eğer bu pazartesi okula giderken o ufak çocuğun parası varsa, büyüyünce mütemadiyen tüm anketçileri sevmeyecek olsa da, bugün düne inat kesinkes dondurma alır. bende sevince belki şair olurum.

ve başka hiç bir şey olmaz ve yalnızca levinas haklıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder