31 Mart 2012 Cumartesi

kendimi şekilsiz hissetmem.







hüseyin kıyar' ı sevmem, benim modern bir insan olarak aynı zamanda ayşemayşe' nin boncuk ötesi, başka boyutlu, başka gerçekli, başka anlamlı, başka kürt açılımlı, başka kopenhag kriterli, başka hidayetli, başka fransız  mallarına boykotlu, başka en güzel on hareketli gözlerine baktığımda hissettiğimle pek eşdeğer değil sanırım. ama hisarlı ahmet güzel kitap. ayşemayşenin gözleri inanılmaz. diamantidisten bile komple. halt etmiş.

sabah uyandığımda, tolga' nın über grubu halimden konan anlar konseri olduğunu biliyordum. asıl mevzuu, konsere giderken, kalbimin ayşemayşeyi gördüğümde kadıköy balonu haline dönüşmemesindeydi. o yüzden hisara indim, hisarüstünde az biraz kahvaltı yapıp kızları kestim. planım, birini bulup, konsere davetiyeli girerek onu etkileyip, ayşemayşenin güzel saçlarını, gözlerini, kalçalarını, ağzını, benlerini, yanaklarını, gıdısını, kollarını, ellerini,  kokusunu vesaire duyduğumu ayşemayşeye hissettirmemekti. yani bugün açtık taksimetreyi ayşemayşeye çalışıyoruz.  ilahi şans yanımdaydı ki, screamin jay hawkins dinlerken bi kız yanaştı yanıma. aslında yanaşmadı. yanımdan geçince, ben ona yanaştım ve "saatiniz kaç?" diye sordum. çünkü hepimiz aynı yalnıştayız, kulaklıklar yüzünden hayatımıza setler, çitler, tansu çiller falan çekiyoruz. sonra da onlarda boğuluyoruz. halbuki, öyle olmak zorunda değil. kız bana saati söyledi, 4-5 dakka muhabbet ettik; ona büyük memeli güzel sevgilimden bahsettim, güldü ve "ne kadar çok konuşuyor ve ne kadar çok şey biliyorsun" dedi. çünkü elimde koccaman sandvic vardı ve buna rağmen hayatımı anlatabiliyordum.

sonra akşam üzeri olmaya başladıkça, ben planı yapmıştım. bu kızın numarası cepteydi; postentelektüel olarak evrimsel bir bilgi sürecinden geçtiğimi sanıyor, çayı ve kahveyi şekersiz içiyordum. johnny cash bile korkabilirdi benden artık. ya da hüseyin kıyar.

ama tabii ben eskiden şut stilime de bu denli güvenirdim. 


sonra duygu' yu aradım. uzman duygu. ona "konser var benle gelsene" dedim, sallamadı pek. ama en azından bir çay, bir bira, bir caprisun vesaire içebileceğimizi söyleyince "hıı zaten ben çayı kahveyi şekersiz içiyorum byes jnm" gibi bişey dedim. ama hala kalbim kadıköy balonu gibiydi. hatta o kadar kadıköy balonu idi ki, memeli sevgilim yoktu ve  cm01-02 de quick game açıp PSG' yi ikibinlerin başındaki futbolun gerçeklerinde kaybolasım vardı. başladım, tsigalkoyu transfere koyuldum ki, o sırada bir yandan da kendime erkekliğin sınırlarını vincent gallo ve  izzet günay arasında koyuyor, alexa chung kadar güzel bulduğum kızları sıralıyor ve ayşemayşeye kirsten dunst' un üzerindeki elbiseyi yakıştırıyordum. ama nafile. spagetti her zaman beni kurtarsa da spagetti western tavrım beni hiç kurtarmadı şimdiye kadar.   akşam oldu. korkma olm, git bi atm' ye telefon faturanı öde, o kadar numara var; eskiden numaralar kayıtlı bile değildi, üstelik walkmen vardı ve nba'de üçlük atan çok az uzun vardı diyerek kendimi teselli edip yettim kadıköy vapuruna.


vapurda tabiiki de yine kız kestim. yani kesmesem olmuyor artık. kitap okumak, geceleri acılı çiğköfte yiyip oğuza "olm bunun etlisi yok ya hayat etlisini yiyene ve o hayvan kontratıyla rashard lewis'e güzel" demek ve kız kesmek hayatımın merkezinde. hı bir de çaktırmayın aslında bunlar ayşemayşeyi özlememenin tezahürü olan altkümeler.

kestiğim kız ilginçti, elleri garipti ve kısa saçlı olduğundan sanatçı gibiydi. işin güzeli, benim karşıma oturur oturmaz benim aynadaki yansımam gibi hareket ediyordu. ilahi bir yansıma, dante' nin soyadını bilmek gibi. ailgheri ve allesandro del piero. 

neyse, kız hararetle ipoduna dokundukça dokunuyor. bende kendimi sırf onun yansıması gibi hissedercesine, bende dokunuyorum ondakiyle aynı model ipoda böylece aynamsı bir şekilde, modern hayat olarak bir auroboros yaratıyoruz. tabii onun bundan hiç haberi yoktu çünkü o kadar yüksek sesle müzik dinliyordu ki, ben karşısında duyuyordum. funk şeyler vardı ipodunda ve bacakları EPEEEY güzeldi ki o yüzden çıkarttım defterimi bir  not yazdım. ama veremedim (hiç üzülmeyin bu kesişmeler gecemizin %3 lük bir atraksiyonuna eşdeğer olduğundan bende üzülmedim) 



duygu, aradı; ben o sırada hüseyin kıyar' ı müthiş keyifle sevmeye devam ediyordum ki, yanına çağırdı, gideyim dedim. arkaodada bugün sevdiğim çalan tek şarkı dan bejar' ın destroyer' inin kaputt' uydu. kaputt' u duyunva annemi aradım "bana bilet alın, yanınıza gelcem" diye. çünkü sion'dalar. annem de "oğlum yine garipçi şiirleri okuyorsun değilm i?" dedi...

o sırada duygunun hissettiği şeyin  herşeyi bırakıp onla sevgili, arkadaş, mandal, vandal, vandam falan olabileceğim üzerine olduğunu anladım. söz uçtu, yazıyorum... ben düşümmüyorum. hakkaten o "düşünmek" dedikçe aklıma ümmü gülsüm geliyordu. nedense "düşümmmüyorum" falan gibi diyordu. italyan futboluna benzer risksizliğine karşı midem bulanıyordu. hayatımda hiç boza içmedim. ya da bi kere içtim belki ama nedense bu kızın havasını, alımını, çalımını bozaya benzetiyorum. malsef.


neyse o sırada özcan hıyarı vardı yine dicey sette. berbat şeyler çalıyordu. allahım foseptik çukuru gibisin, hatta screamin jay' in çirkin 150 çocuğunu doğuran anneler gibisin. ivrenç


sonra işte konan konserine gelmeye başladık. kapıda ayşemayşeye özel yaptığım kalemi verdim. yeşil kalem sevmişti bi keresinde, paramız yok diye alamamıştık. sonra o yeşil kalemin sıfır yedisinin içine sıfır beş bir sistem koymuş, o kalemin aynısını yapmıştım. kısacası üzerinde 0.7 yazan ama 0.5 olan bir kalemi vardı. sentimentalliğim bir yana, cool' um ya, ismimi yazmıştı tolga kapıya, yine 302 kere "afskere git" şakası yaptım konser başladığında. başlamadan evvel de up the bracket çalıyordu, ozan geldi aklıma. bu şarkıyı yüzyıllar boyu coverladık... ama ayşemayşeyi gördüğümde hayat bambaşkaydı. gerçekten diyorum, böyle gözler olamaz. sinem vardı yanında, arkadaşı. iğrenç bi tayt giymişti, onun da memeleri harikaydı. arada yanıma geldi sinem "iyi misin?" falan diye sordu, az biraz da yakındı. bende ona "bana bu kadar yakın olunca memelerinde bana deyiyor, ereksiyon oluyorum" dedim. ama hakkaten, ortamda bir provakatör gibiydi, teomanın hayatına müdahale eden magazinciler misali sürekli bi dürtüklüyordu beni. bana hayatın güzel olduğunu, ayşemayşe ile ayrıldığımızı söylüyordu duruyordu. sonra dayanamadım, sinemle,  sırf ayşemayşenin gözlerine bakmak için kavga ettik. ki o kavgaya kadar onu aslında hiç rahatsız etmedim. sonra tolgaların gitarlarının en gürültülü, cızırtılı, sonic youth'lu çaldığı anda, konser mekanının görevlilerinin bile müdahale ettiği bir şekilde dışarıya çağırdım ayşemayşeyi. artık pete doherty' im. ya da michael jackson sahnedeyken fırlayan jarvis'ten bile ciddiyim!!! dediğim gibi o kız bana hiç yanaşmasaydı bende ne ona ne de ayşemayşeye yanaşır, rahatsız ederdim. etmedim de... ettiysem de, şu alkışlarla yaşıyorum falandaki komikli videoların başındaki anket sorularının insanı rahatsız etme potansiyeli kadar etmiştim. hüseyin kıyar gerçekten harika. sonra aşağı indik. hayat gerçekten sokaktaydı.

önce x' i gördüm, ayak üstü laklakladık. beni öpseydi yüz dakika bile öpebilirdim, dudakları gerçekten güzeldi. ince ve köşeli. ama sanki çok zevksiz bi insan x. sütyeni, külodu falan... neyse,  sokak o kadar kalabalıktı ki zaten x benle laklaklamasaydı da hiç biyere gidemezdi. ki "hani len röportaj" diye sorduğunda sanki birisi ensemden aşagı kocaman bi buz kütlesi atmış gibi oldu da, biraz afalladım...

sonra prates' in şutunun hakan şükür' ün kafasına değmesi ve gol olması gibi mucizevi şekilde, karşıma vapurdaki kız çıktı tekrar. dünya küçükmüş ve 27 yaşındaymış. adın neydi unuttum. ama sana dedim "al bu kağıdı, bi gün kahve içmek istersen takılalım" ararsan buralardayım hacıt.


ekseriyetle kavgalar devam etti, arada öptüm, saçlarını yedim, kokladım. sütyeninin kopçasına dokunarak hangisini giydiğini tahmin ettim... ben senin gözlerinin içine bakmak için herkesle kavga edebilirim ayşemayşe. spartaküsün körk daglısı, kiç flemenk sineması, isviçre maçındaki alpay. kim olursa... sen beni sevmeye devam et, bütün bu karmaşayı düzeltecem bi gün. belki yani. o yüzden beni bugün öptün ya, kazara ölürsem cennete falan gidebilirim. 


fotoraftaki adam, screamin' jay. bu da jarmusch filminden bi şey.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder